Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz rezervlerinde 2013 yılında zirveyi görerek tarihinin en büyük rezervi olan 115,1 milyar dolar ile rekora imza atmıştır. Geçen senenin sonunda bu rezervler 81,2 milyar doları buluyordu. Bu sene 15 Mayıs’ta Merkez Bankası’nın toplam döviz rezervi 84,4, brüt döviz rezervi ise 48,8 milyar dolar olarak açıklandı. Bunun 35,5 milyar dolarını altın rezervleri oluşturmaktadır. Böylece Merkez Bankası’nın döviz rezervleri 2,3 milyar dolar gerilemiş oldu. DTH’ler geçen haftaya oranla 1,4 milyar dolar artarak 195,7 milyar dolara yükselmiş bulunmaktadır. Yukarıdaki rakamlara baktığımızda ülkemizin eski rekorunu egale edilmesi ve döviz rezervlerinin en az 130 milyar dolar olması temenniydi.
24.05.2020 tarihli ve 31136 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 2568 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile BSMV’nin oranı döviz alımlarında 5 (beş) katına çıkartıldı.
Yüzde 0,2 (binde iki) olan kambiyo vergisi yüzde 1'e (yüzde bir) yükseldi. Kendimiz için 100 dolar alırken 1’ini, 1000 dolar alırken ise bunun 10’unu devlet için alacağız. Buna bir sermaye kontrolü aracı da diyebiliriz. Bu durum uzun vadede sorunları gidermekten uzak kalıp sadece günü kurtaracaktır.
Yukarıda bahsettiğim bu iki konu; 18.04.2020 ile 20.05.2020 tarihleri arasında yayınlanan kararnameler ile mevcut olan ithalat kalemlerinin bazılarında gümrük vergi oranları artırıldı ve yine bazı ithal kalemlerine geçici sürede ilave gümrük vergileri (İGV) getirilmiş bulunmaktadır.
Mevcut ürünlerin ithalatında gümrük vergilerinin arttırılmasının veya ilave gümrük vergisinin ilk etkisi ister ham madde ister nihai ürün olsun maliyetleri artırmak olacaktır. Yerli firmalar da bu vergi oranlarına karşılık ürünlerinin fiyatlarını artıracaklardır. Bu fiyat artışları da enflasyonun artmasındaki sebeplerden biri olacaktır. Bu ürünleri alan nihai tüketicilere bu önlemler fiyat artışları olarak yansıyacaktır. Bu durumda imalatta girdi olarak kullandıkları ithal ham maddelerinin ithalatında bir enstrümana ihtiyaç olacaktır. O da dahilde işleme rejiminden faydalanıp ithalat esnasında oluşacak vergi ve vergi türlerinin tamamını şartlı muafiyet kapsamında istisna ve muaf tutularak ihracatını gerçekleştirmesi olacaktır. Buradaki en önemli sorun imalatçı ve imalatçı-ihracatçı firmaların ithalatta teminat olarak gümrük idarelerine verdikleri teminatı oluştururken teminat mektubu veya nakitte finansmana erişimde yaşanılan sıkıntılar ve finansman maliyetlerin yüksek olmasıdır. Ham maddede ve özellikle en önemli kalem olan petrol-petrol türevlerinde yüzde 80’den fazla yurt dışına bağımlı olduğumuzdan dolayı mutlaka ihraç ürünlerinin girdileri olan bu ham maddeleri ithal etmek zorundayız.
Bu yukarıda belirttiklerim ham madde olarak. Peki, “Yatırım mallarında durum nasıl?” dersek. Yatırım teşvik belgesine sahip olan yatırımcılar, makina ve teçhizat ithalatında oluşan gümrük vergisinden muaf olurken ilave gümrük vergisinden muaf değillerdir. Bu da yeni komple yatırım veya tevsii yatırım yapacak olan yerli ve yabancı sermayeyi ciddi anlamda ürkütmektedir. Gümrükte makina ve teçhizatı olan firmalara ilave gümrük vergisinin üç katı cezanın tahakkuk ettirildiği söylenmektedir. İlave gümrük vergileri bir gümrük vergisi değildir. Yatırım teşvik belgesi kapsamında ithal ettikleri makina ve teçhizata gümrük vergisi ödemeyen firmalara sonradan ilave gümrük vergisi olarak cezalar gelmeye başladı. Ticaret Bakanlığı ile Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı arasında yapılan bu itirazların değerlendirilmesi sonucunda varılan nihai karar ise bu ilave gümrük vergilerinin ödenmesi şeklinde oldu. Sebebi ise belgeli yatırımların gümrük vergisinden muafiyet ve KDV’den istisnanın dışında başka vergisel avantaj sağlamaması olarak değerlendirildi. Bununla ilgili kapsam dışında olmasını sağlamak için yasal düzenlemelerin bir an önce yapılıp, özellikle yabancı sermayenin ülkemizden kopmaması için ilave gümrük vergilerinin de gümrük vergisi gibi muafiyet kapsamına alınması gerekmektedir. Şu an ciddi anlamda yabancı sermayenin doğrudan yatırım yapmasına ülke ekonomisi olarak makro düzeyde ihtiyacımız bulunmaktadır.
Aslında ilave gümrük vergilerini ileriki satırlarımda ülkelerin dış ticaret politikalarını oluştururken kullandıkları amaç ve araçları anlatırken yazacağım. Şimdilik ilave gümrük vergilerinden dolayı üretim yapan firmaların maliyet artışından dolayı ham madde ve nihai ürünlerin ithalatından vazgeçmesi, yerli sermayenin bunları üretme yoluna giderek talepleri karşılama imkânını da oluşturmaktadır. Böylece döviz yurt dışına gitmeyerek dış ticaret açığı olumlu bir şekilde azalacaktır. İşte burada yerli ve milli üretim devreye girecektir. Ama ne kadar yerli ve milli olacak?
Bir de bu işin akademik boyutuna bakacak olursak, ülkelerin dış ticaret politikalarını oluştururken sahip olduğu coğrafi yapısının, ikliminin, yer altı-yer üstü kaynaklarının, jeopolitik ve sosyo-ekonomik durumunun farklı olması, birbirleriyle dış ticaret yapmasına sebep olmaktadır. Özellikle ham maddede yurt dışına bağımlı olan ülkeler, üretim için mutlak suretle ithalat yapmak zorundadır. Dış ticaret politikalarını yani genel ekonomi politikalarını oluştururken, politikaların amaçları ile araçlarını da belirlerler. Bu amaçları; dış ödeme dengesizliklerini giderilmesi, dış rekabetten korunma, ekonomik kalkınma, ekonominin liberalleştirilmesi, iç ekonomik istikrarın sağlanması, piyasa aksaklıklarının giderilmesi, hazineye gelir sağlamak, sosyal ve siyasi nedenler, otarşi, dış piyasalarda monopol gücünden yararlanma ve dış politika amaçları olarak sayabiliriz. “Bu amaçlara ulaşmak için hangi araçları kullanıyoruz?” dersek; gümrük tarifeleri, tarife dışı engeller, ihracatın özendirilmesi ve bağlı ticaret olarak sayabiliriz.
Şu an uygulanan dış ticaret politikasında öne çıkan amaç hazineye gelir sağlamaktır. Araç olarak da gümrük tarifeleri üzerinden ilave gümrük vergileri ile ithalatın kısılması ve döviz pozisyonun güçlendirilerek merkez bankası döviz rezervlerinin arttırılması şeklinde değerlendirebiliriz.
Burada iki iktisatçının değerlendirmelerini de dikkate almamız gerekiyor. Bunlar; Adam Smith’in “Mutlak Üstünlük” ve David Ricardo’nun “Karşılaştırmalı Üstünlükler” teorileridir. Ricardo’ya göre “Mutlak Üstünlükler Teorisi”, “Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi”nin özel bir durumudur. Karşılaştırmalı üstünlüğün gerçekleştiği durumda mutlak üstünlük zaten vardır.
Öğr. Gör. Cem Özvardar
İstanbul Kültür Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü
KAYNAKÇA: RESMİ GAZETELER;
18.04.2020 KARARNAME SAYISI 2423
18.04.2020 KARARNAME SAYISI 2424
18.04.2020 KARARNAME SAYISI 2425
21.04.2020 KARARNAME SAYISI 2429
21.04.2020 KARARNAME SAYISI 2430
11.05.2020 KARARNAME SAYISI 2514
20.05.2020 KARARNAME SAYISI 2565
DÜNYA GAZETESİ.
ADAM SMİTH.